#KİTAP - İnsanlık Durumu

KENDİ TINISI OLAN İNSANİ DÜNYAYA DAHİL OLMUŞ YA DA İNSANİ BİR ÇABAYLA BU DÜNYAYA KATILMIŞ HER NE VARSA İNSANLIK DURUMUNUN BİR PARÇASI HALİNE GELİR


Eğer insanlar doğası ya da özü herkes için bir ve başka herhangi şeyin doğası veya özü kadar da öngörülebilir olan aynı modele göre sonsuz kere üretilebilir suretler olsalardı, eylem, genel davranış yasaları bakımından gereksiz, bir lüks, kaprisli bir müdahale olurdu.

Emek sadece bireysel sürekliliği değil, türün hayatını da garanti eder. İş ve işin eseri olan insan ürünü dünya, ölümlü hayatın beyhudeliğine ve insani zamanın uçarılığına bir kalıcılık ve süreklilik kazandırır.


***

İnsani hayata değmiş veya onunla devamlı bir münasebete girmiş her ne varsa, hemen insani varoluşun bir koşulu halini alır. O yüzden insanlar her ne yaparsa yapsınlar koşullu varlıklardır. Kendi tınısı olan insani dünyaya dahil olmuş ya da insani bir çabayla bu dünyaya katılmış her ne varsa insanlık durumunun bir parçası haline gelir.

***

Ölümsüz edimlerde bulunan kapasiteleri ve arkalarında silinmez izler bırakma yetenekleriyle insanlar bireysel olarak ölümlü olmalarına rağmen kendilerini ölümsüz kılabilir "ilahi" bir doğadan olduklarını gösterebilir, kanıtlayabilirlerdi. 

***

Siyaseten söylersek, eğer ölmek "insanlar arasında olmaktan çıkmak" anlamına geliyorsa, ebediyetle olan deneyim de ölmenin bir şekliydi; onu gerçek ölümden ayıran tek şey son olmayışındaydı, çünkü hiçbir canlı varlık gerçek ölümü belli bir zaman zarfında sürdüremez.

***

Ancak belirlenen şu ki, ölümsüzlükte yaşantılananın tam tersi olan ebediyet deneyiminin karşılık geldiği hiçbir etkinlik türü bulunmadığı gibi, ne olursa olsun herhangi bir etkinliğe de tahvil edilebilmesi mümkün değildir; çünkü kişinin kendi içinde kelimelerle süregelmekte olan düşünme faaliyetlerinin bile onu anlatmakta yetersiz kalacağı, bu deneyimi kesintiye uğratmaktan ve iğfal etmekten başkaca bir işe yaramayacağı açıktır.

***

Aslında bildiğimiz en yoğun, diğer bütün deneyimleri silip atacak kadar yoğun olan duygu, yani bedende büyük bir acı, aynı zamanda en özel ve başkalarına en az iletilebilir olan duygudur. O sadece kamusalın açıklığına sunulabilecek uygun bir biçim kazandırmakta aciz kaldığımız belki de yegane deneyim olmakla kalmayıp, bizi gerçeklik duygularımızdan da fiilen yoksun bırakır, öyle ki onu başka bir şeyden daha kolay ve süratle unutabiliriz. "Kimse beni anlamıyor" da olduğu gibi, bu en radikal özellik ile dış dünyayı birbirine bağlayabilecek bir köprü yok gibi görünüyor. Başka bir deyişle, "başkalarıyla olmak" anlamında yaşam ile ölüm arasında gerçekten bir sınır hattı oluşturan acı, öylesine öznel ve şeylerle insanlar dünyasından uzak bir şeydir ki hiçbir surette açık bir görünüme gürünmez.

***

Bir araya gelmemizi sağlayan bir ortak dünya olarak kamu alanı tabir caizse birbirimizin üzerine yıkılmamızı önler.

***

Kamusallığın aydınlığından kaçmanın ve karanlıkta kalmanın en emin yolu saklanılabilecek özel bir yere sahip olmak yani özel mülkiyettir.

***

İyiliğin yerle yeksan olmaması için mutlaka gizli yapılması ve her tür gösterişten uzak durması şarttır. Oysa Platon'la birlikte insani meselelerin mağarasını terk etme kararını vermiş olsa bile filozofun kendinden gizlenmesi gerekmez; aksine fikirlerin göğü altında sadece her şeyin gerçek özünü değil, bu arada kendini de ben ile kendisi arasındaki diyalogda bulur. Demek ki Platon bu diyalogda düşüncenin özünü bulmaktadır. Yalnız olmak, kişinin kendisiyle olması demektir, dolayısıyla düşünmek, bütün etkinlikler içinde en yalnız yapılanı olmakla birlikte, yüreği iyilikle dolu insan, yalnız bir yaşam sürdürmeye dayanamasa da yine de başkaları ile ve başkaları nezdinde ki yaşantısının özsel bakımdan tanığı olmamalıdır; orada her şeyden önce, kendisinin refakatinden yoksundur.


***

"kamu" terimi içinde özel olarak bize ait olandan ayrı, hepimiz için ortak olan bir dünyayı ifade eder. Ancak bu dünya, insanların üzerinde hareket ettikleri sınırlı bir mekanı ve organik yaşamının genel durumunu oluşturan yeryüzü ya da doğayla aynı değildir. Daha çok insan eseri bir dünyada birlikte yaşayanlar arasında olup biten meselelerle olduğu kadar, insan elinden çıkma şeylerle, insani yapıntıyla ilintilidir. Bu dünyada bir arada yaşamak özünde şu anlama gelir; şeylerden oluşma bir dünya, çevresinde oturmakta olanlar tarafından ortak sahiplenilmekte olan bir masa gibidir, ara-da olan her şey gibi bu dünya da insanları hem birbirine bağlar hem ayırır.

***

Bilme daima "avare bir merak" la olduğu kadar pratik mulahazalarda da belirlenmiş kesin bir amacı takip eder, ama amaca bir kez ulaşıldığında bilme sürecide sona erer. Oysa düşüncenin kendisi dışında ne bir sonu, ne de bir amacı vardır, hatta sonuç bile vermez.

***

Tamamen faydacı bir dünyada bütün amaçlar çok kısa bir ömre sahiptir ve daha ileri amaçlar için birer araç haline dönüşürler.

***

"Peki faydanın faydası nedir." Yararcılığın karışıklığı, amaç-araç kategorisini yani, yararın kendisini haklılaştırabilecek belli bir ilkeye hiçbir zaman ulaşamadan, bitip tükenmeyen bir amaç-araç zincirine saplanmış olmasından ileri gelir.

***

Düşünmek, bazı bakımdan çalışmayı andırsa da -ancak ölümle bitecek bir süreç-, emekten daha az "üretken"dir; emek, kalıcı bir iz bırakmazken, düşünmekten geriye elle tutulur en ufak bir şey kalmaz. Kendi başına düşünmenin, hiçbir nesnede maddileşmesi söz konusu değildir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar