#KİTAP - Doğu Avrupada Yolculuk

SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ

Ukrayna'nın sonu gelmeyen buğday tarlaları veköylerinin arasından geçerek Chop'tan Coskova ya kadar yapılan yolculuk, en kısa olanlardan biri: kırk saat sürüyor. Pazartesi günleri pasifik kıyısındaki Vladivostok'tan yola çıkan ekspres tren, ekvatorla kutuplar arasındaki kadar bir mesafeyi aştıktan sonra pazar gecesi varıyor Moskova'ya. Kamçatka Yarımadası'nda saat sabahın beşiyken, Sibirya'daki Baykal Gölü'nde vakit gece yansı, o arada Moskova'da henüz bir önceki günün akşamında saat yedi. Bütün bu ayrıntılar, 105 dilin konuşulduğu, 200.000.000 kişilik nüfusa sahip Sovyetler Birliği gibi uzanıp yatmış bir dev hakkında yaklaşık bir fikir veriyor; üzerindeki sayısız milliyetlerin biri tek bir köyde yaşarken, yirmisi küçücük Dağıstan bölgesinde yaşıyor, bazılarıysa henüz saptanmış değil; Amerika Birleşik Devletleri'nin kinin üç katı yüz ölçümüne sahip olarak avrupa'nın yansıyla asya'nın üçte birini işgal ediyor ve özetle dünyanın altıda birini oluşturuyor, burası tekbir Coca-Cola ilanının bulunmadığı 22.400.000 kilometrekarelik bir ülke. 


Bütün bu boyutlar, sınır geçildiği anda hissediliyor. Toprak özel mülkiyet olmadığından, arazileri ayıran çitler yok: dikenli tel üretimi istatistiklerde görünmüyor. Hiçbir şeyin insani ölçülere göre yapılmadığı, ülkeyi anlayabilmek için boyut duygusunun hepten değiştirilmesi gereken farklı bir dünyada, hiç ulaşılamayan bir ufka doğru yolculuk yapıyormuş duygusuna kapılıyor insan.

*** Saat Deneyi ***


Prag'da insanlar herhangi bir kapitalist ülkedeki gibi tepki gösteriyorlar. Bu dediğim aptallık gibi görünebilir ama ilginç bir şey; çünkü Sovyetler Biriiği'nde başka türlü tepki gösteriyorlar.

Prag'da ve Moskova'da bizim şu saat deneyini yaptık. Çok basit bir şey: Franco'yla ikimiz saatlerimizi bir saat ileriye aldık, tramvaya bindik ve saatlerimiz tam olarak görülebilecek şekilde tutunarak ayakta yolculuk ettik. Adamın biri -elli yaşlarında şişman, sinirli biri- canı sıkkın bir hava içinde bize bakıyordu. Sonra birden saatimi gördü: 12.30'u gösteriyordu. irkildi. Mihaniki bir hareketle gömleğinin kol kapağını sıyırdı ve kendi saatine baktı 11.30'du. Saati kulağına yaklaştırdı, çalıştığını anladı ama kaygı dolu, üzgün gözlerle en yakınındaki saati arandı ve Franco'nunkini gördü. Onunki de 12.30'u gösteriyordu. Bunun üzerine dirsekleriyle kendine yol açarak tramvay daha durmadan indi ve kalabalığın içinde hızlı hızlı yürüyerek gözden kayboldu.

Paris'te ve Roma'da da aynı tepki var. Moskova'da en rastgele saatlerde her yerde saatimle dolaştım, insanlar saatimi incelemek için yaklaşıyorlardı ama farklı bir merakla. Bu da saat üretiminin Sovyetler Birliği'nde çok az olduğunu öğrenmemize yaradı. Orada pek az kişi saat kullanıyor. Bizim saatlerimizin dikkatlerini çeken yanı, altın görünümünde olması, biçimi, kalitesiydi; ama bence saatin kaç olduğuna bakmak kimsenin aklına gelmiyordu. Sovyetler'de insanlar bir kol saati için ne kadar isterseniz verirler. Prag'daki tramvaylardaysa insanlar kendi küçük sorunlarıyla yaşıyorlar: Beyler hanımlarayer vermemek için onları görmemiş gibi yapıyor, hanımlar çantalarında para aramaya koyuluyor, durağa geldiklerinde düğmeye basmıyor, sonra da vatmanı azarlıyorlar. Moskova”da yanlarındakinin omzu üzerinden gazeteyi okuma refleksleri yok; Gazete haberleri yakından izlenmiyor, haberler Batı”daki gibi her günkü yürek çarpıntısını oluşturmuyor. Sokakta konuşkan ve girgin olan Moskovalılar, Batı”daki hanımların saat beş ayininde çıktıkları metafizik yolculuktaki gibi kendilerinden geçmiş bir halde metroda yolculuk ediyorlar.

Yorumlar

Popüler Yayınlar